Sosyal Medya

Makale

“Suriyelilerin geleceği” demokrasimizin turnusol kâğıdı

Suriye krizi dış politikanın olduğu kadar iç siyasetin de kritik meselesi. Malum, göçmenler konusu bildiğimiz Avrupa Birliği'nin sonunu getirdi. Britanya'nın AB ile yolunu ayırmasının önde gelen sebepleri arasındaydı.
2.7 milyon Suriyelinin ülkemize "sosyal uyumu" da Türkiye demokrasisinin turnusol kâğıdı. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan cumartesi günü Kilis'te yaptığı iftar konuÅŸmasında Suriyeli sığınmacıları "muhacir," "kardeÅŸ" olarak gördüğünü söylemekle kalmadı. Ä°sterlerse onlara "Türk vatandaÅŸlığı" verileceÄŸini açıkladı ve ekledi: "Türkiye, Suriye'den gelenlerin de vatanıdır."
Bu açıklama Suriyelilerin geleceği tartışmasını yeniden alevlendirdi. Sosyal medyada "ülkemde Suriyeli istemiyorum" kampanyası başlatılırken muhalefetten sert itirazlar yükseldi. Meselenin iki boyutu var; ilki sığınmacıların ülkemize sosyal uyumu ile ilgili teknik konular. İkincisi ise Suriyelilerin geleceği üzerinden demokrasimizin yeni bir test alanına dönüşmesi.
Ãœlkemizdeki Suriyelilere vatandaÅŸlık verilmesi kararı 6 yıldır devam eden insani krizin mevcut tıkanıklığını aÅŸma çabası. Avrupa'nın tutarsız mülteci politikaları da Türkiye'yi yeni kararlar almaya itiyor. Kaldı ki, Suriye'de savaşın ne zaman biteceÄŸi belli deÄŸil, ülkemizdeki Suriyelilerin önemli bir kısmının burada kalması kuvvetle muhtemel.
Türkiye'de doÄŸan Suriyeli çocuklar anaokuluna gitme yaşına geldiÄŸine göre "sosyal uyum" konusu ivedilikle ele alınmak zorunda. Geçici çözümlerle gidilecek bir yer kalmadı. GettolaÅŸmayı engelleyecek düzenlemeler kaçınılmaz. EÄŸitim ve istihdam en kritik alanlar. Suriyelilerin kontrolündeki geçici eÄŸitim yerleri kalıcı çözüm olmaktan uzak.
Bilindiği üzere Türkiye'nin Cenevre sözleşmesine çekince koyması sebebiyle sığınmacılar kalıcı mülteci statüsü kazanamıyor. Mülteci statüsü Türkiye için tüm Suriyeli sığınmacılara aile yardımlarından eğitim ve istihdam konularına kadar birçok yükümlülük üstlenmek demek.
Bu yüzden "tedricen" vatandaşlığa alınma kararı "geçici koruma" altındaki Suriyelilerin geleceğini yönetmek için atılan ikinci adım. İlk adım Şubat 2016'da Bakanlar Kurulu kararı ile sığınmacılara çalışma izni verilmesiydi. Böylece kayıt dışı çalışan 400 bin Suriyelinin özlük haklarında iyileşmeler yapıldı. Ülkemizde 40 bini aşkın şirket sahibi Suriyelinin sosyal uyumunun kaçınılmaz son noktası olarak vatandaşlık verilmesi gündeme geldi.
"VatandaÅŸlık" kararının ikinci boyutu ise Türkiye'nin kendini nasıl tanımladığı ile ilgili bir tartışmaya iÅŸaret etmekte. Yani, artık ülkemizdeki Suriyelilerin geleceÄŸi "insani yardım" konusunun ötesine geçerek siyasetimizin uzun vadeli bir polemik meselesi haline gelmiÅŸ durumda. Muhalefetin ilk tepkileri ErdoÄŸan'ın "BaÅŸkanlık için 1.5 milyonluk seçmeni" bulduÄŸu yönünde.
CHP ve HDP bir konuda daha aynı noktada: "ErdoÄŸan, Alevilerin ve Kürtlerin yoÄŸun yaÅŸadığı yerlere bu nüfusu yerleÅŸtirerek demografik yapıyı deÄŸiÅŸtirmek istiyor." Malum, CHP lideri KılıçdaroÄŸlu zaten Suriyeli sığınmacıları "ülkelerine gönderme" temasını seçim kampanyasında kullanmıştı. Bu yoldan yürüyecek yeni ırkçı, dışlayıcı argümanların üretilmesini beklemeliyiz. Åžimdiden "Suriyelilerin 3'er, 5'erçocuk yapıp 10 yılda 20 milyona ulaÅŸacağı" ve "ana dilde eÄŸitim ve Hatay'da özerklik isteyeceÄŸi" kehanetlerinde bulunanlar çıktı. "Oy için demografiyi deÄŸiÅŸtirme" argümanı HDP-PKK nezdinde Suriyelileri "DAÄ°Åž'çi" olarak niteleme formuna vardı bile.
Bu gidişat demokrasimizin test edilmesidir. Muhalefetin müzmin Erdoğan karşıtlığının bu defa da "yabancı düşmanlığı" hastalığını ülkemizde yerleştirmesine karşı uyanık olmalıyız vesselam.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.